Hayatı Mail gönder Tavsiyeler Talebeleri Dilinden Şeyh Fahreddin Resimler Vaaz MP3 indir Hayatı Mail gönder Tavsiyeler Talebeleri Dilinden Şeyh Fahreddin Resimler Vaaz MP3 indir
Eserleri Talebeleri Basından İletişim

TALEBELERİN DİLİNDEN ARNASLI ŞEYH FAHREDDİN

Mirza Mehmet Demir
Batman'ın kanaat önderlerinden ehli hizmet Hacı Mirza Mehmet Demir'in Şeyh Fahreddin hakkındaki mektubu (Mektupların büyük hallerini görmek için üzerine tıklayın)

 


İbrahim Doğu
Şeyhin Talebelerinden - Batman


Üstadın hayatı çok güç şartlar altında geçmiş olmasına rağmen yine de zamanın gerektirdiği medrese tahsil sistemin de hiçbir boşluğa yer vermeden sürdürebilmiştir. Maddi imkansızlıklar nedeniyle bazen ara vermek zorunda kaldıysa da kendi şahsi çabası ile eksiklikleri izale etmiş çalışma temposuna hiçbir halel getirmeden öğrenimini idame ettirmiştir.

Onun üstün gayret ve çalışma azmine bir örnek vermek gerekirse şunu kaydetmeden geçemeyeceğim Üstad muvazzaflık hizmetini ifa ederken bu görevin iras ettiği zorluklar bir yana, daha evvel tahsili esnasında ezberlemiş olduğu kafiye, şafiye ve telhis gibi hıfzı zor olan metinleri ezberinde tutmayı başarmış ve askerlik süresince büyük bir itina ile hıfzını sürdürmüştür. Zaten Üstad Şemsiye, Cem'ül cevami metinleri gibi kitapların ezberlemesini prensip edinmişti.

O İşte bu gibi sebeplerdir ki emsalleri arasında ilmi zirve ve kariyere ulaşmıştır. Üstad öğrenimini son zamanlarda Batman'a bağlı Basork köyünde imamlık yaparak hafta aralarında üstadı olan meşhur merhum Molla Hasan'ın derslerine devam ederek itmam etmiştir. Ve o zamanki talebelerinin gözdesi olmuştur. Bilahare ikamet ettiği köyde talebelere tedrise başlamıştır. Kısa zaman zarfında büyük şöhrete kavuşmuş olup, yurdun her bölgesinden talebe akını başlamıştır. Ve burada bir kaç kişiye icazetname vermiştir. Daha sonra Batman İlçesinde ileri gelen dindar kişilerin tavassutu ile Batmana gelmiş ve Ulu Cami'de İmam Hatiplik görevini almıştır ve böylece müslümanları irşada başlamıştır bunun yanında gene tedrisat işini ihmal etmeyerek aynı şekilde devam ettirmiştir. Burada o zamanın şartlarına göre açılan vaizlik imtihanlarına katılarak bunu da başarmış ve vaiz olarak göreve devam etmiştir. Fakat bu görevde bazı nedenlerle kısa zamanda kalmak imkanını bulamayarak istifa etmiştir.

Bundan sonra kendisini dini eğitim öğretim ile halkı irşada ve fetva işleri ile uğraşmaya adamıştır. Üstad ilk bakışta tasavvufa karşı büyük bir ilgi duymuş ve neticede daha Basork Köyünde iken zamanın büyük şeyhlerinden sayılan Şeyh Seyda el-cezire'nin tarikatına intisap ederek onun manevi terbiyesine girmiş ve ondan halifelik unvanı almaya hak kazanmıştır.

Üstad fıtratı itibariyle çok mütevazı hüsnü ahlak ile muttesıf her kes ile konuşur ve görüşürdü sohbeti gayet tatlı ne kadar uzun süreli olursa olsun gene de insana hoşnutluktan başka bir şey vermezdi. Şöyleki insan onun huzurunda ve sohbetinde bulunduğu sırada her türlü dert ve sorunlarını unutur sadece onu ve onun manevi hazzını duyar ve son bulmasını istemezdi. Hiç kimseyi rencide edici söz sarfetmezdi daima tatlı sözle karşılık verirdi, fakat dini konularda hiçbir şekilde taviz verilmesine rıza göstermezdi. Allah'ın emrini aynen tebliğ eder Sünnet seniyeyi ihyaya ve cemiyet içinde yerleştirmeye çalışırdı.. Üstad Türkçe'yi gayet güzel konuşur vaiz verir ve hutbeler irad ederdi. Vaiz ve hitabeleri muhatabını ve cemaatini adeta büyülerdi. Sedası son derece güzeldi. Hat sahasında en son merhaleyi aşmış hattatlık payesine ermiştir. Cenab-ı Allah kendisine ehseni simayı ihsan eylemiştir hulasa Cenab-ı Allah maddi ve manevi meziyetlerin tümünü ondan esirgememişti ve sanki belli bir gaye için insanlığa armağan etmişti.

Üstadın ilmi ve faikiyeti tartışılmazdı benim için naçiz 17-18 seneyi aşan medrese tahsilim esnasında ve ömrüm boyunca da onun maharetine ve ilim kabiliyetinde ve onun gibi cam-i bir ilim adamına rastlamadım ve bu hususu teyit eden bir çok ehliyetli kişilerin ifade ettiğini görmüşüm, onun zamansız kaybı ve vefatı içinde bulunduğu cemiyet için maddi ve manevi bir çöküntü olduğu gibi büyük bir boşluk meydana getirmiştir. Hayatı boyunca çeşitli vilayetlerden en az 70 tane icazeli talebe yetiştirmiştir. Ekseriyeti halen ilmi ve dini sahada önemli yerler işgal etmektedirler. Bunun dışında icaze alamayanların da sayısı oldukça çoktur.

Üstad hem talebelik hayatında hem de müderrislik esnasında eser vermekte hiçbir futur göstermemiştir tahsilinin ilk devrelerinde kendisi için Arapça olarak hazırlayıp okuduğu hutbeler çok ilginçtir. Daha sonra tedrisata başladığı dönemlerde nehu ilminin üçüncü bölümünü teşkil eden harf babında gayet faydalı bir metin telif ederek talebelerin istifadesine sunmuştur. Daha sonra (Arapça yazı var) denilen kitabı, sarf ilminde telif ederek mevcut sarf metinlerinin mevcut zübdesini ihtiva etmesi itibariyle çok müfit bir kitap olarak bastırılmış olup talebelerin istifadesine arz edilmiştir. Mantık ilminde (Arapça yazı var) isminde çok mübeyyen ve hiçbir konuyu ihmal etmeyen nadide bir eser meydana getirmiş olup, bunu da tab ettirerek istifadeye sunmuştur.

Ayrıca metin olarak (Arapça yazı var) adlı iki tane risaleyi telif ederek tab ettirmiş ve gene isteklilerin istifadesine sunmuştur. Daha sonra haşiye olarak istiare ilminde allame İsameddin'in " İstiare İlmindeki İssam" kitabı üzerinde (Arapça yazı var) adlı haşiyeyi yazmış olup, bu eser tab ettirilmemiştir. Bunun dışında eserlerinin ağırlık noktasını taşıyan "İmtihan-u Ezkiya" adlı kitap üzerinde haşiye olarak (Arapça yazı var) adlı eserini telif etmiştir. Ancak ömrü vefa etmediği için bu eseri bitirememiştir. Eğer tamamlanıp tab edilirse ilmi sahada benzeri bulunmayan bir kitap hüviyetini haiz olacağını tahmin ederim. Fakat onu tamamlayabilmek için ehil kişi bulmak meseledir heyhat böyle bir işin ne ricalı kalmış ne tullabı ne de teşvikçisi onun için bu husus o zamanın ve zeminin semeresi olabilirdi o da gerçekleşmedi. Bir de Üstadın Ezkar ile ilgili çok güzel ve takva kişiler için bulunmaz bir Ezkar manzumesini teşkil eder (Arapça yazı var) adlı kitabı vardır ki bu tab ettirilmiş ve halkın istifadesine arz edilmiştir. Ayrıca tasavvuf babında (Arapça yazı var) adlı bir kitabı telif etmiştir ki bu da mutasavvuflar için ele geçmez bir eserdir. Fakat maalesef bastırılmamış olup, feyzinden istifade edilememiştir.

Gelelim üstadın diğer meziyetlerine, Üstad büyük bir ilmi vakara sahip olmakla beraber tevazuu ve alçak gönüllü sonsuz iki. Üstadın hilmi ve hayası had safhada idi fakat dini konularda zerre-i miskal hiç kimseye taviz vermezdi. Ancak yerine göre gerektiği anlarda teshilattan kaçınmazdı. Üstad beşaş ve güleryüzlü bir insan olup abus kişilerden hoşlanmazdı yerine göre talebeleri ile tatlı sohbetlerde bulunur ve onlara bol bol iltifat ederdi. Konuşmaları ve hitabeleri zümreye ve seyiyeye göre gayet mülayim ve leyyin idi muhatabını ikna etmek için üstün bir üslûb ve kitabet tekniğine sahipti. Üstadın kimseyi kırdığını rencide ettiğini görmedim şayet kendisine bir kötülük eğiliminde bulunulsaydı onu iyilikle def ederdi. (Arapça yazı var) düsturuna bağlı hareket ederdi. Üstadın dünya mal ve mülküne meyli olmamıştır. Eline geçeni çoluk çocuğunun nafakası, misafirler ve fakirler için harcardı. Şöhrete düşkünlüğü yoktu. Herkesin hayranlık duyduğu dahiyane kabiliyeti ile katiyen kibir veya gurur izhar etmezdi ve muhatabı bunu sezmezdi kendisini halktan biri sayardı.

Üstadın musab olduğu kalp rahatsızlığı nedeniyle Ankara'ya kadar tedaviye gitmişti orada bazı kan tahlilleri yapılmıştı o sırada tahlili yapan doktorun dikkatini celb eden bir vaka olmuş ve bunu kendilerine açıklamaktan kendisini alamamıştır. Doktor üstadın tahlildeki kanına işaretle "Bu kan kime aittir diye sormuş", Üstad, cevaben "bana aittir" demiştir. Doktor, "bu kanda özel bir koku alıyorum misk kokusuna benzer bir koku neşr etmektedir. Bu neyin nesidir?" Üstad, "Acizane benim kanımdır ama sorduğunuz şeyin sebebini bilemeyeceğim tahlili yapan sensin onu da sen hallet" diye karşılık vermiş. Doktor, " Galiba bunda manevi bir hal olsa gerek" demiştir.

Üstad devamlı evinde oturur lüzumlu seyahatler dışında dışarı çıkmayı adet edinmemişti. Yalnız, Üstad müteaddit defa kabeyi müşerrefeyi ziyarete gitmiştir. Her dönüşünde bünyesi zayıflar ve bitap düşerdi ben bir seferinde haddimi aşarak: " Ey Üstad" dedim " Sizin gidişleriniz fazla olmuyor mu? Üstelik çok da rahatsız oluyorsunuz ara vererek giderseniz daha iyi olmaz mı?" şeklinde bir soru tevcih ettiğimde bana cevaben "Rasulallahın ziyaretine doyum olur mu? diye karşılık verdi ve ben de pişmanlık duydum.

Üstad ilmi münazaralardan hoşlanmazdı fakat izhari hak için yazışma suretiyle ve gayet nazik bir dille müddeasını muhatabına iletirdi. Gayet munsıf hakşinas idi. Fetvalarını yazar ve bir deftere kaydederdi.

Üstad için keramet nisbet etmek zaten gereksiz o istikamet ve sünnete mütabaatle kerameti aşmış durumda idi. Çünkü deniliyor, (arapça yazı var) bu hususa binaen bu mevzuya girmeye lüzum hissetmiyorum. Hulasa ben aciz ve naciz onun ilim irfan hüsnü ahlak züht ve tekva derecesini takdir ve tayin etmek haddim değildir ancak başlangıçta belirttiğim gibi kendi dar görüş ve çerçevem açısından izah etmeye çalıştım.

Bütün hayatını Allahın yolunda ulumi diniyenin neşrine ve insanları iyiye doğruya yöneltmekle geçirmiş olup, kendisini bu yola adamış ve vakf etmiştir. Üstadın vermiş olduğu fetvalar ne yazık ki derlenememiştir. Şayet bir araya getirilmiş olsaydı mükemmel bir fetva kitabı haline gelirdi. Üstad sonsuz bir takva selah sahibiydi üç ayları, bunun yanında haftanın belirli haftanın belirli günlerinde orucu hiç kaçırmazdı. Bunları tutmayı itiyat haline getirmişti her sene müdavimi olurdu. Ayrıca Üstad, şimdi Hacı Şirin Camisi ile bilinen caminin inşası için önderlik etmiş ve yaptırmıştır. Ayrıca bitişiğinde bir de medrese inşa ettirmiştir.

Son olarak onun vasfını hakkiyle eda ermeye bizim beyanımız kafi gelmez sadece onun için bu şiiri söylemek yerinde olur. (arapça yazı var) netice, o büyük bir alim büyük bir müellif büyük bir mürşid büyük bir müderris ve büyük bir mutasavvuf idi dersem vasfında mübalağa etmiş olacağını sanmıyorum Cenab-ı Allah onu ğariki rahmet eylesin cenneti alayı ona mekan kılsın ve bizleri de onun feyzinden bereketinden mahrum etmesin Amin.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Molla Abdulllah'ın oğlu Şeyh Fahretin

Yaratıkların en üstünü Resulallah Muhammedin (SAV) mazlum şehid İmam Hüseyin cenahından 35. göbekten torunu ilmiye ceddine varis olmuş, halkın fetvadaki müracaat merkezi, verdiği fetvalar zamanın ulemasınca takdire şayan görülmüş, yazdığı eserlerle sarfta nahivde, mantıkta, tasavvufta, istiarede - vadı'da - ve yetiştirdiği talebelerle ki; hepsi de ders ve fetva vermeye liyakatli islama ve müslümanlara hizmet etmiş tarikatte şeyhlik ünvanını hakkıyla almış zamanında Allah dostlarının rütbelilerinden olması kuşku götürmeyen Cizreli Şeyh Seydanın övgü ve takdirine mazhar olmuş ("Keşki genç olup da onun yanında okusaydım" dediği rivayet olunur.) bunun göstergesi olarak yanında müderris olarak alıkoydurup çocuklarının eğitimini ona havale etmiş, zeka düzeyinin normalin üstünde olması ile şöhret olmuş,  girdiği bir zeka münazarasında bir okuyuşta 2.5 sayfayı ezberlediği bizzat onunla münazaraya giren şahıs (Molla Nuri Hanıklı) tarafından söylenmiştir. Hiç okula gitmediği halde Türkçe okuma ve yazması en az bir lise mezunu kadar olması da bunun bir diğer göstergesidir.

Uzun yıllar Batmanda ikameti sebebiyle Batmanlı olarak anılan iri yapılı uzun boylu kırmızı beyaz tenli düzgün yüz hatları ile tam bir sahabeyi hatırlatan ve herzamanki tebessümkar yüzü ile Peygamber dedesini anımsatırdı.

Dini ilimlerdeki bilgisine - zamanında adet olmamasına rağmen- fenni ilimleri eklemiş ve ilerlemiş yaşına rağmen ortaokul, lise imtihanlarına dışarından girerek bileğinin hakkıyle İmam- Hatip Lisesi diploması almıştı. Zamanın din ulemasına bu konuda örnek olduğu bilahare bir çok hocanın ondan cesaret alarak diploma ve kariyer sahibi oldukları bir gerçekti. Oğlu Abdurrahim Yıldız'a "Senin yaşında olsam 3 fakülteden diploma alırdım" dediği rivayet edilir. Ama ne yazıkki ömrü buna vefa etmemişti.

Mantıkta yazdığı eserin - sağuci- güneydoğu medreselinde ders kitabı olarak okutulması onun ilminin makbuliyetinin açık bir göstergesidir. Ona sorulan fetvalara verdiği yazılı cevaplar sahiplerinin yanında hala hatıra olarak saklanır. ( Birçok insanda onun yazılarını bizzat gördüm)

Eserleri | Talebeleri | Basından | İletişim